Asker ALLAH ALLAH demesin de ne desin.


Son günlerde Genelkurmay Başkanının ifadeleri ile bir anda memleketimde gene gündem değişti. Bizde bu konuda bir şeyler yazalım istedik ancak bunu bu sefer başka bir sitede yayınlanan haber ve habere verilen yorumlar ile duygu ve düşüncelerimizi aktaralım.

yazıya geçmeden önce sadece şunu ekleyelim yaş kararları yani yüksek askeri şura kararları şuan için Türkiyede herhangi bir yargı denetiminin dışındadır. Yani bu karar ile ordudan ilişkisi kesilmiş ve resen emekli edilmiş personelin itiraz edebileceği veya temyiz edebileceği herhangi bir makam yoktur. Avrupa insan hakları mahkemesi dahil olmak üzere.

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un, “Askerlere, ‘Allah Allah’ diye hücum emri veriyoruz” diyerek, Balyoz Darbe Planı’ndaki cami bombalama eylem planı haberlerine sert çıkmasına, Yüksek Askeri Şura kararlarıyla ordudan atılan askerler tepki verdi.

Vakit’e konuşan YAŞ mağdurları, “Biz Allah dediğimiz için ordudan atıldık. İlker paşa kimi kandırıyor” dediler.

YAŞ mağduru emekli Binbaşı Mustafa Hacımustafaoğulları, “Balyoz darbe planının doğru olduğuna yüzde yüz inanıyorum, çünkü benzer planların konuşulduğu toplantılara bizzat katıldım, gördüm” derken, 28 Şubat sürecinde binbaşılık rütbesindeyken YAŞ kararıyla TSK’dan ihraç edilen Yavuz Ay da, kendisinin ihraç gerekçesinin, eşinin başörtülü olması, kendisinin de namaz kılıyor, içki içmiyor olması olduğunu iddia etmişti.

İşte iki askerin bu iddialarına, Kenthaber Yayın Koordinatörü Erdem Yücel, sert bir şekilde yanıt verdi.

‘Şıracının şahidi bozacı’ diyen Yücel, o iki subaya, “İhraç nedeniniz sadece dindar olmanız mı? ve konuşacak başka gazete bulamadınız mı?” sorularını sordu.

Okumaya devam et

“Yaş işler Bunlar.” … bencede.


Uzun ara verdik biz bu işlere nedense. Dur bakalım elin alenen suçlu adamlarına her türlü yargı ve adalet mekanizmasının kapıları sonuna kadar açılmakta iken nedense biz bu konuda bir arpa boyu ilerleyemedik.

Geçenlerde posta kutumuza ulaşmış olan bir mail di bence ne kadar doğru söylüyor. Bir de siz bakın.
Ramazan KERPETEN’e ait bir yazı..

‘YAŞ’ İŞLER BUNLAR…!
Geriye yaslanmış, uzaktan canım ülkemde yaşanan garabetleri izliyorum, gözlerim fal taşı gibi açık..!

Ordu ile ilgili o kadar sıra dışı- akıl almaz şeyler yaşanıyor ki, hangi birisine kafa yoracağımızı şaşırıyoruz.

Genelkurmayımızın Çiçek Albay’ı geçtiğimiz günlerde İstanbul Adliyesi’nin çevresinde gezinirken, medyayla karşılaşmışmış… Tam da o gün Yargıtay ‘Onursal’ Başkanı (nam-ı diğer 367) Kanadoğlu’nun adliyede sorgusu varken.. Neye yorarsan yor…

Fakat bir rahatlık, bir rahatlık… Medyaya anlatıyor, döktürüyor. Mütareke basını da ballandıra ballandıra anlatıyor…

Sonra bakıyorsunuz;

Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen faili meçhuller davasında yargılanan Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz hâlâ aslanlar gibi görevinde. Hakkında öyle iddialar var ki, yenilir yutulur gibi değil! JİTEM’in yöneticileri arasında adı geçen ve bazı itirafçıların beyanıyla, birçok fail-i meçhullerle ilgili olarak suçlanan Temizöz’e; Ordu ve Genelkurmay sonuna kadar destek veriyor. Avukatının parası çok yüksek meblağlarla tıkır tıkır ödeniyor, birilerince. Ve Avukatı, yine birilerinden öyle cesaret alıyor ki mahkeme heyetini tehdit bile ediyor, onları HSYK ile gözdağı veriyor.

Bunları düşünürken, derin bir nefes alıyorum…

Okumaya devam et

yılın son golü…yılın ilk yazısı


2010 nun ilk saatleri…

2009 kötü bir sene idi. Sanırım herkes için özellikle kriz ortamı nedeni ile kötü geçen hatta geriye götüren bir sene olarak arşivde yerini aldı.

Yılbaşı gecesi tv programlarını bile arşivden yaptılar bu kadar vahim ortalık yani. Bir çok yerde kiralık, satılık devir yazıları hat safhada. Eskiden hava parası verip sıraya girdiğiniz dükkanlar boş duruyor şuan. Herkes ne yapalım diye düşünüyor işte.

Binlerce kitap ve binlerce eğitim verilmiş iken kimsenin tahmin edemediği bir kriz kapımızdan, tepemizden veya içimizden bir şekilde teğet geçti ama henüz gitmedi. Ben de ticaret ile uğraştığımdan krizin ortasında mücadelemizi mümkün olduğunca yapmaya gayret eden bir esnaf olarak dayanabildiğimiz yere kadar dayandık ama kendi ellerim ile dekorasyonunu yaptığım dükkanımı kapatıp daha küçük ve daha gösterişsiz olan bir dükkana taşındım. Dilerim burayı da kapatmadan işimize devam ederiz. Zira yaş bayağı ilerledi artık işte bulamayız sanırım.

2009 konusunda aklımda en çok kalan bu kriz olmasının yanın da ikinci yarısından itibaren Öncelikle kürt açılımı diye açıklanan daha sonra demokratik açılım olduktan sonra benden de destek alan bir demokratikleşme paketi beni ümitlendirdi.

Ancak her zaman ki gibi hem hükümet hazırlıksız ve alt yapısız olduğu her işteki gibi bu konuda çuvalladı. Her zaman kigibi muhalefet ne çuvaldız ne de iğne hesabı yapmadan aynaya bile bakmadan işin dozunu kaçırıp sulandırıp durdu.

Aslında her taraf mehmetçik üzerinden politika yapıyor ama en son tokatta şehit edilen askerler konusunda herhangi bir soruşturma açılıp açılmaması konusunda herhangi bir konu konuşmuyor bile.

Yok mu acaba bir ihmal. E ben bilemem artık askeriye alakam yok. Ancak bu kadar basit olmamalı. Asker kendi işine odaklanabilse sanırım daha iyi olacak. Askerin işi değil siyaset. Tabi rektörün de değil baronun da. Ama malesef ülkemde nedense kimse kendi işine gereken önemi vermeyerek sadece karşı tarafa muhalefet yapma derdinde.

Eski günlerde bir büyüğüm şöyle demişti.” İyi yada kötü iş yoktur. İyi yada kötü yapılan iş vardır. ” Şimdi daha iyi anlıyorum bu komutanımın ne demek istediğini. Malesef ülkemde her iş de bir kokuşmuşluk hat safhada.

Bunun yanın da ikinci yarısından itibaren bir AKP yi bölme ve ihtilal furyası ile geçti memleketimin krizdeki günleri. Daha eski günlerde en önemli gündem maddesi laiklik ve irtica bahaneleri olunca bundan da ters tepki oyları ile AKP her iki kişiden birini alıp iktidara gelince onu oradan indirme planları yapılmış. Bu da diğer gündem maddemizdi.

Daha sonraları ise domuz gribi geldi gündeme. ve tarihinde ilk kez bir sağlık bakanını aşı konusunda başbakanı ile ters düştü. aslında o sağlık bakanı o aşıları getirmeseydi o başbakan onu görevden almayacakmıydı ki ben sağlık bakanım ile aynı kanaatte değilim dedi. O aşı gelmeseydi sanırım AKP yi harbiden indirirlerdi iktidar dan ya neyse.

Bu arada adam iki kişiden birinin oyunu almış olduğu halde bu günlerde kime sorsan AKP ye oy vermedim yalanı atıyor. Seçim sonuçlarının ilk açıklandığında Akp ye oy verdiğini gerildiği koltuğundan pişmiş kelle gibi bahseden hatta akp nin belediyelerinde seçimden sonra kadro alan personel bile ben oy vermedim diyebiliyor. Peki bu mu adalet ya. Bu ne kadar karaktersiz bir yaşam tarzı.

Daha sonra DTP nin kapatılması ve İstanbul barosunun katsayı hakkında danıştaya iptal başvurusu hafızam da kalmış. Ben bu baronun vatandaşların yararına herhangi bir banka aleyhinde aldıkları haksız paralar aleyhinde herhangi bir çalışma yağtığını görmedim acaba bunun ile neden ilgilenmiyorlar diye düşünme yaşını çoktan geçtim ama hala bu siyasetin ne menem bir şey olduğunu anlamadım. Siyaset mi hukuka müdehale ediyor yoksa hukuk mu siyasete.

Hakimlerimiz birbirine güvenmiyor ki ben vatandaş olarak onlara güveneyim mi güvenmeyeyim mi sorusuna cevap verebileyim. Neyse en son günlerde Aydın DOĞAN kendi holdinginden ayrılma kararı aldı ve yönetiminden istifa etti. tabi bu arada cumhuriyet tarihinin diye bahsedilen rekor bir vergi cezası yedi. Osmanlı da ceza zaten yoktu.

Bunlar aklımda 2009 dan kalanlar. Bir de MUHSİN YAZICIOĞLU’ nun elim bir kaza sonrası hayatını kaybetmesi aklımın köşesinde yer etti.

En son  gün ise zeytinimden bir gol yedim ama olsun. 2010 daha iyi olacak inşallah.

Umut en güzel ilaç zaman ve sabır da en güzel vitamindir

haydi kalın sağlıcakla.