en anlamlı şarkılardan birisi.


 Tam benim doğduğum zamanlar da olan bir hikaye. Gerçekliği nedir bilemem tek bildiğim bu şekilde bir lansmanını yapmışlar şarkının. Doğru ise harika bir olay. Değilse de aslında doğru olabilecek kadar gerçek bir durum.
Neyse biz konumuza geçelim.
Hotel CALIFORNIA. 
1969 yazında hikayenin kahramanı olan adam uzun bi seyahate çıkar… Ve yolu california dan geçerken dinlenmek için hotel california yı bulur… ufak sevimli bir oteldir.. sıcak bi havası vardır… bir odaya yerleştirirler… oteldeki ikinci gününde odasın…ın hemen yanındaki odada kalan kızla tanışır. arkadaş olurlar…birlikte gezmeğe başlarlar.. çok fazla zaman geçmeden birbirlerine aşık olurlar…ve tatili hotel californiada birlikte geçirmeye karar verirler…… çok severler birbirlerini… bütün bir yaz hep beraberdirler…otelin sıcak insanları , sevimliliği sadeliği onları çok etkilemiştir… unutamayacakları bir yaz yaşarlar , bir sevgi yaşarlar 🙂 …. Yazın bitiminde bi karar vermek zorundalardır ayrılık için…. Ve şöyle derler : Eğer 1 sene sonra birbirimizi unutmaz ve yine bu kadar çok sevecek olursak ,gelecek yazın ilk gününde (tanıştıkları günü kastederek) otel californiada buluşcağız diye sözleşirler.. O zamana kadar birbirlerini hiç aramayacaklardır. ( bu aşk bir yaz aşkımı yoksa gerçek bi aşkmı anlamak için yaparlar bunu) -(eagles hikayenin buıraya kadar olanını yaşadıkları günleri otelin güzelliğini kasabanın sadeliğini anlatr şarkısında genel olarak…) Tam 1 sene geçmiştir… Adam sözleştikleri gibi 1 sene sonra otelde bluşmak için yola çıkar… tanıştıkları ilk gündür o gün… yol uzundur bitmek bilmez adam için… ve sonunda californiaya varır… otelin oraya gildiğinde kapkara bi bina bulur..otel dün yanmıştır… sevdiği adamla buluşmak için 1 gün önceden otele gelen kız gece çıkan yangında ölür… Adam otele gelirken sevdiği kızla bir ömür yaşamayı , birlikte olmayı düşünürken , onu bir ömür kaybeder
Gurubun üyeleri hikayeyi duyduğunda çok etkilenir ve bunun için bişeyler yazmaya karar verirler..Sonun da da bu mükemmel duygusal parça ortaya çıkar.

pişmanlık, en büyük pişmanlıktır aslında…


yeni yaşıma yaklaştığım şu günlerde ve ömrünün yarısından fazlasının bittiği bu günler de nedense bu güne kadar hissetmediğim kadar pişmanlık duyguları ile başbaşayım.

Halbu ki bu günlere kadar pek hayatımda pişman olduğumu düşündüğüm bir kaç olay dışında bir şey gelmiyordu aklıma. Ancak anladım ki aslında pişmanlıklarımı düşünmekten kaçarken bir aslında pişman olmadığım anlamına gelmiyor sadece onların dank etmesini geciktirmek ile meşgul olmuşum.

Pişmanlık demek aslında bir hata. Öyle bir şey yok ve bizim hayat felsefemiz de olamaz böyle bir kavram. Ancak beni bezdiren malesef gene insanlar. Hele bu son zamanlar da insanlar artık tanınmaz, ALLAH’tan korkmaz bir hal aldı çıktı.

Ne yana baksan bir haksızlık ne yana baksan bir para kazanma hırsı.

Sen okula girdiğine pişmansın neden daha çok kazanabilirdin şuan o okuldan mezun olmasaydın. Ama senin o okulu tercih etitiğin yıllarda ise o okul mezunları daha çok para alıyordu. Devran döndü ama bu devran neden ise hep para etrafında dönüyor. Merkez para.

Yuttun içine attın düğünde bile çalınamayan davul zurnayı. Senden sonra ki düğünde dört ayrı sanatçıya verilebilen paranın elinde olmaması nedeni ile arabanı da satmıştın aslında sen. Bunda pişman olmak ne alaka ki.

Yok öyle bir şey dedik işte. Anlayana.

Esas mesajlarda kullanılan anlamsız yazı dili. Bebelerin elinde maskara olmuş güzelim dil. Ama sen gel benimle uğraş işte. dert etme bebelerin dile verdiği zararı ondan sonra memleket türküsü olarak elinde bir tek 10 yıl marşı.

Aynı teyyare önünde yamalı pantolanlar ile duran işçi resimleri gibi hayatımız. Yada ıspanak için deki olmayan demirden yumurtanın içine saklandığı sanılan kolesterole kadar dünyamız.

inceldiği yerden kopsun demeye hakkımız yok. Kopmuş artık.

Hadi kal sağlıcakla.

yaş 15


geçenlerde tv nin birinde 15 yaşında ki kız çocuklarını şarkıcı adı ile çıkarttıkları bir program gördüm şans eseri. diğer başka bir kanal da ise daha küçük yaşta olan şarkıcılar var ama benim burada ilgimi çeken ise yaş 15 adı ile bir kaç kızımızı annelerinin menajerliğinde! şarkı söyletiyorlar.
minimi mini bir etek altlarında. ne sahneye alışıklar nede o kadar kısa etek giymeyeki sahnedeki her hareketleri ile iç çamaşırları ister istemez gözükmesi onları rahatsız etmekte. bir elleri eteklerini tutarken diğer elleri ise mikrofonda.
peki internette herhangi bir şekilde bu yaştaki bir genç-çocuk yani 15 yaş civarı kız çocuklarının resim ve videolarının yayınlanması yasak değilmiydi. bunları yayınlayan siteleri kapatmıyorlarmıydı.
bunun yanın da yarışmada ilk üçe girenlerin anneleri çok geç yaşta başladık biz bu işe aslında 4-5 yaşında başlanmalı diye beyanat veriyordu.
peki ben ve benim gibi düşünenler çocuklarına 4-5 yaşında kuran öğretmek istediğin de neden sorun oluyor.
gelde çık işin içinden şimdi.
neyse
bu linkten sizde kuran eğitimi için yaş sınırı kalksın kampanyasına destek olabilirsiniz.

http:// yassinirikaldirilsin.blogspot.com
Kuran Afis1

40 olduk


geçen gün sağlık kontrolüm amacı semtimde olan klinikten almış olduğum kan tahlil neticelerine bakarken yaş grubu olarak 40 yazmışlardı. O ana kadar 40 olduğumu hatırlamamıştım aslında. daha doğum günüme yani 40 olmama bir kaç ay daha vardı halbuki.
akrabalarımda 50 nin üzerinde olan ve benden daha genç gözüken ve benden daha genç olan abilerim geldi aklıma yav ben neden onlar gibi olamıyorum acep dedim ama sanırım Allah hayırlı ömür nasip etsin hepimize.
Daha ne kadar yaşarım bilemem kimse bilemez, ancak 40 sene yaşamışım bu kesin. Bundan sonra kalan ömrümüzde dilerim iyi işler yaparız.

eğitim şart


güzel bir kahvaltı yaptım. Hafta başı ama strese girmeden, iş yerime gitmek üzere evimden dışarı çıktım ve arabama bindim.

iş yerim ile evim arasında olan çarşının hizasına geldim arabamla. Burası hem küçük bir alış veriş merkezi olması hemde bu küçük çarşının arka tarafında semtin en büyük ilk öğretim okulunun olması nedeni ile biraz kalabalık ve aniden yola atlayan küçük çocuklar barındırması açısından dikkatli olunması gereken bir konumda yani.

hafif bir fren yapınca sol tarftan önüme atlayan bir ticari araç. Allahım yarabbim. Yol benim eleman tali yoldan ana yola çıkıyor ama o nasıl bir çıkış öyle. Frene basmasam kesinlikle çarpışacağız. Sanki ona yol vermek zorundayım edası ile çıkmasın mı yola.

neyse dedim sinirimi bozamaz hiçbirşey. Ancak önüme geçen arabada bir baktım ki arka koltukta oturmasına rağmen kukelatasından farkettiğim bir çocuk da var arabanın içinde. Belli ki babası ile gidiyor. Birazdan sağ tarafa sinyal verip dönmeye başlayınca anladım ki eleman tahminim üzere evladını okula götürüyordu.

Baba oğul çok mutlu idiler. Babası evladını okula götürüyordu işte. Evladı okusun adam olsun diye her türlü yapması gereken konuyu ve zorluğu teker teker hallediyordu büyük bir şevk içinde. Evladı okusun diye evladına okul girişine kadar bile servis hizmeti veriyordu. olsun evladı okusunda gerisi hikaye.

bak evladım oku adam ol tamammı diyerek okuldan içeri koydu evladını. Peki az önce yaptığın hareketi de evladına öğrettinmi birader. Hatta bana bakıp beraberce gülüşmenizde “nasıl da yolunu kaptık enayinin” mi dedin evladına acaba, çok merak ettim ya.

diğer yandan eğitim şart teraneleri ile devam ettik işimize.

neyse kriz var dilerim bu gün siftah yaparız dükkanda hadi hayırlısı.

ol veya öl


OL veya ÖL (yazının aslı 26 ekim 2007 tarihinde yazılmıştır.)

itikadımız gereği Yaratan’ın Ol emri ile olduk ve öl emri ile de öleceğiz. Buna itiraz eden insan ile tanışmadım daha.

Benim anlamadığım herşeyin ALLAH’tan geldiğine inanarak yaşamamıza rağmen; nedense bıçağın da ancak “KES” emri ile kestiğini unutuyoruz. Hz. İbrahim de kesmeyen bıçak neden bizde kessin. Yada “YAK” emri ile ateşin yaktığını neden unuturuz günlük yaşantıda.

Olmak ve Ölmek arasında milyarlarca şey var “….ol” denmesi gereken. Ama biz olmak ile ölmek kısmı dışında ki her şeyi günlük yaşantımız da kendimizden bilme gafletine düşüyoruz. İyi şeyleri ben yaptım ben ettim deriz de kötü şeyleri neden ALLAH’a mal ederiz. Biz kimin malıyız peki.

Hele de bu son zamanlar da o kadar duydum ki bu felsefeyi. İşleri iyi iken iflas edenler “Allah’ın takdiri diyorlar”. Güzel çok güzel bu kadar itikad olması benim hoşuma gidiyor. Ancak işler iyi iken randevu almaya zorlandığımız günlerde “Kardeşim biz gece gündüz çalıştık, danışmanlar tuttuk. Bu hakkımız” dediklerini neden unutuyorlar. Eğer bize ayrı davranıp kendi içlerinde nefis muhasebesini düzgün yapabiliyorlarsa benlik bir problem kalmadı demektir.

Öteki taraftan sabır en önemli imtihan değilmi? Nefis denilen şeytanın insan şubesinde; en büyük savaş sabır ile olmuyor mu?

Sabretmek kirasını ödemeyen kiracının kafasını kırmamak olduğu gibi, harama el uzatmamak da aynı şey değilmi? Vefat edeceğini bildiği anasına aylarca hizmet etmek de değilmi? Yada dokuz ay 10 gün doğmak için beklemek de hem ana hem baba hem bebek için sabır değil mi?

Demekki ol emri ne zaman gelirse o zaman doğum oluyor. Öl emri de ne zaman gelirse o zaman ölünüyor işte. Her iki emir arasında bize düşen aslında nedir peki ?

Düşünün bir kere. Hayatınız da sadece bir kere düşünün ama dürüst olup kendinize bile yalan atmadan cevabınızı verin. Sizin kadar çalışmadan insanlar daha zengin olabilirken, sizden daha çok çalışan ve hatta zeki olanlar gariban. Senin ayrıcalığın ne bu durumda.

Sen kimsin ve kime aitsin. Bulabildi isen cevabı bir sorun yoktur. Allah Yolunu açık etsin.

Yok bulamadı isen o zaman bir bilene danış.

“İnsan, hayır (mal, mülk, genişlik) istemekten usanmaz. Fakat başına bir kötülük gelince umutsuzluğa düşer, yıkılır. ”

(Fussilet 49)

bir hafta oldu şefik abimizi kaybedeli. 10 dakika önce kafa yapmışlar onu güldürmüşler hatta. 10 dakika sonra da ölüm haberini almışlar. İnanamamışlar tabi öldüğüne. 10 dakika önce şakalaştık biz ya demişler hayretle. Ama eve varıp yattığı yerde görünce inkar edecekleri bir şey kalmamış. Sonra da beni aradılar işte.

Hayat bu işte sanki kazık dikecekmişiz gibi sarılıyoruz hayata ama bak adam 10 dakkada gitti.
Belki bizde gideceğiz. Kim bilir. Bilmediğimiz bir konu için bu kadar aptallık niye peki ?

Senin kadar etrafına pozitif enerji veren gülen yüzlü bir adam daha görmedim. Allah mekanını cennet etsin inşallah.

Allah rahmet eylesin şefik abi.
Eki 26 2007

Hızarmı yok sa Hıyar mı?


gece yarısı tv de dolaşıyorum.
bir kanal da takıldım kaldım.
görüyordum arada bir bunları ama bu güne kadar dikkat etmemişim.
Süslemişler 8. sınıf bir medya ablasını sürmüşler tv ye.
kamera hiç kıpırdamıyor belliki maliyeti azaltmak için kameraman bile kullanmamışlar aslında. Şaka bir yana abla anlatıyor hararetli hararetli bir şeyler söylüyor.
Hadi ama bak son 45 saniye diyor. Ara beni 4 bin ytl yi hemen al götür.
ekranda ki soruda bir 5 harfli kelime var. Bir harf hariç herf harfi çıkmış. tek harf kalmış.

Ne bu bile düşünmeye gerek yok net ortada kelime. ama ben HIYAR diyesim geliyor.Zira onları seyrederken kendimi hıyar gibi hissettim biranda. tabi süre tutmadım ama o 45 saniye hiç geçmiyor. nerde ise 2 dakika oldu hala son 25 saniye diyor spiker.

O arada bir 500 ytl daha ekleniyor nedense ikramiyeye.

Ama spiker abla durmadan konuşuyor. O kadar konuşuyor ki zaten bir yerden sonra konuşmadığını aslında size aramanız için yalvardığınızı anlıyorsunuz. Hadi ara beni lütfen falan gibi saçma sapan laflar dökülüyor ağzından.

3. sınıf bir makyaj ile çok renkli bir yüze sahip olmuş spikerimize, bir de hafif dekolte yapmışlar cazibesi olsun diye.

Midem bulanıyor seyrederken. Tiksiniyorum.
Acaba arayan hıyar varmıdır diyorum. Süre bitmek üzere iken biri bağlanıyor stüdyoya. Ve sanki dünyanın en zor matematik problemini çözmüş havasında cevap veriyor adam. HIZAR diye.

Spiker havada zıplıyor evet bildiniz evet bildiniz. İkramiye sizin diyor.

aman allahım ya böyle şey olmaz. Hızar mış cevap ben neden bilememişim, bence HIZAR değil HIYAR cevap ama ne yapalım. Kanalın elemanı benden önce arayıp söyledi ve aldı ikramiyeyi.

bu arada son 45 saniye yaklaşık 5 dakika falan oluyor. Sonrada öğreniyorum ne kadar çok uzatılırsa o kadar çok arayan oluyormuş. Hıyar mı, hızar mı demek için.

Midem bulandı gene sonra şans eseri karşıma bir video çıktı hadi sizde bakın.
Spikerin bile midesi bulanmış olacak ki o bile dayanamamış işte.


Eki 05 2007

şu futbol var ya


Bir zamanların fanatik futbol seyircisi olarak bu zaman ki futbol sohbetlerini anlayamıyorum ben. Koskoca adamlar ekran başına geçiyor ve sanki dünyanın en önemli işini yapıyormuş edası ile 4-5 saat ekran karşısında konuşuyorlar.
Onlar rayting ve reklam uğruna yapıyorlar bunda hepimiz hem fikiriz. Peki onları sabahlara kadar seyreden insanlar ne için seyrediyor. Neler bekliyor o programda. Ha fener şampiyon olmuş ha çinemadran spor. Ne faydası var onlara anlamıyorum ben.

Koskoca adamlar “emrenin yaptığı hareket” diyip günlerdir “şok,şok” görüntüler deyip aynı görüntüyü gösterip duruyorlar. Peki bu EMRE ne iş. Karakterinin bu tarz bir insan olmadığını yakın tanıyanları söylediğine göre onun amacı ne.

Bir sabah yaptığı trafik kazası ile gündeme gelmişti. Daha sonra isviçre maçı. en sondan bir önce de İngilterede ırkçı davranışlardan dolayı yargılandı fakat suçsuz bulundu. Şimdi de basın tribüne yaptığı hareket ile gündemde.

Basındakiler de birbirine düşmüş durumda. Tabiri caizse bana yapmadı sana yaptı tartışmasında. Ama sanırım hareketin yapıldığı kişi hala üstüne alınmamış.

Benim merak ettiğim EMRE bu hareketi basın tribüne değil de seyirciye yapmış olsalar dı acaba basın mensuplarımız aynı tepkiyi gösterirlermiydi?

Bu arada yapılan hareketi kesinlikle tasvip etmiyorum hele de kaptanlık pazubantını taşıyan bir kişi tarafından yapılınca. Bunun yanında emreyi yakından tanıyanların karakteri hakkında söylediklerinin doğruluğunu sağlayacak şekilde bence hareketlerine dikkat etmesi gerekmiyormu ? Tabi bu emrenin problemi aslında.

Bunun yanında futbol federasyonu seçiminde olan olaylar vs. hatırlamaya gerek yok ama futbol federasyonunun klüpleri hiçe sayarak lig canlı yayınlarını kendi kafasına göre bir tv kanalına vermesi, bu durumdan gelir kaybına uğrayan lig takımlarının şikayetçi oldukları olaylar. En son ise trabzonspora verilen ceza. maçın bitmesine 30 saniye kala maçın iptal edilmesi vs. vs.

Off allahım ya bir zevkimiz vardı onu da elimizden aldılar.

Geçenlerde bir avrupa kupası maçı öncesi trabzonspordan portoya gitme stankonov dediği gibi herhalde.
“Türkiye de maçlar sahadan çok, saha dışında da oynanır”

Gel de zevk al şimdi futboldan. Şimdilik Türkiye de yeni gündeme gelen rugby (amerikan futbolu) liginde pek şaibe yok ben oraya takılıyorum artık. Beklerim.
Eki 04 2007

Evlilik ve Bilanço…


Yeni tanışmıştık. Mecburen bir tanışma olmuştu aslında.
Sınıf arkadaşımın çıktığı kızın akrabası idi ve o gün beraber gelmişlerdi.
Muhabbet başladı mecburen.
Baban ne iş yapıyor dedim
Taşımacılık dedi
O zamanlar AS-900 kamyonlar yeni çıkmış ya, bende bir bilgiçlik
ne kamyon var sizde as-600 mü yoksa as-900 mü dedim
yoo onlardan değil tırımız var volvo dedi.

nasıl yani diyemedim ama tırınız mı var dedim.
daha doğrusu tırlarımız var.

Baban mı kullanıyor gibi salak bir soru daha sordum.
Hayır o kadar tırı babam kullanamaz şöförlerimiz var dedi.

Kaç tane dedim iyice aptallaşarak.

200 civarı tırımız var dedi.

ağzımdan direk benim ile evlenirmisin lafı döküldü…

Nerden bilecektim bilançoya bakmam gerektiğini..

Kabul etti zavallı eşim teklifimi.
ki o zamanlar benim maaşım kadar taksi parası veriyor kendisi haftalık.

Yıllar geçti biz subay maaşı ile geçinmeye çalışıyoruz. Anadolu erkeğiyiz ya öyle babadan yardım falan olmaz bizde evlilik şartı olarak. Daha sonra Kayınpederin işleri bozuldu. Kredi batağına saplandı her seferinde. Elde avuçta bir elin parmakları kadar tır kaldı.

Hayata küstü adam nerde ise. O kadar zenginlikten bu hale. Masraf o biçim kendisi dışında harcamayı kısan yok.

Bu gece biz de iftarda idi. İftar sonrası suratına baktım pek iyi görünmüyor.

Baba dedim neyin var. Ayaklarım acıyor dedi. Suratını beğenmedim tansiyon hastalığın var mı senin dedim.

Tansiyon hastalığım yok ama bu ara çok yüksek dedi.

Dur ölçeyim dedim
ölçtüm ve nerde ise benim ki de tavana vuruyordu.
23-13
baba sen ne yapıyorsun dedim ona.

bir şey olmaz dedi ama çok sıkıntı çektiği aşikardı.
Beraberinde gelenlerde biz de diyoruz ama gitmiyor doktora gibi saçma sapan bir şeyler dediler. Dinlemedim onları dinleyemedim aslında.
Ben anladım onun derdini.

Ne yaptık ettik bir hastaneye götürdük. Şimdi kontrol altında.
Ey gidi babacığım randevu ile yanına gelirlerdi bir zamanlar senin ünlü siyasiler, şimdi sen parasızlıktan doktora gidemiyorsun. Ben anladım senin derdini merak etme.

İyi ki bize gelmişti iftara belki de iki gecedir çektiği yüksek tansiyona dayanmaya çalışırken daha büyük bir haber alacaktık.

Çok güzel bir lafı vardı onun zenginken.

Herkes eşekten inip ata binebilir.
Önemli olan attan inip eşeğe binmek demişti.

Eşek bile değil sen yaya gitmeye çalışıyorsun baba.

Geçmiş olsun.

Evlilik dedik bilançoya bakmak dedik. Ama bir daha dünyaya gelsem gene bilançoya bakmam.
Çünkü ben eşimi ve kayınpederimi çok seviyorum. Varlıkta da yoklukta da.

Bilançonuzu iyi yapın kalın sağlıcakla.
Eyl 29 2007

bugün ne düşündüm…


bu gün ne düşündüm
Malum bu gün cuma. Ramazan da. İşin kötüsü iftara davetliyim ve istanbulun en yoğun iş bölgesinde yaşıyorum. İkitelli organize sanayi
Erken çıkalım dedik yola. Tam 1.5 saat önce yola çıktım evimden. İkitelli de aylardır yolu rahatlatmak için yapılan kavşağa geldim.
Anam anam malum durduk araba içinde bekliyoruz. Ordan korna sesi burdan bağrışma. Ters yolda gidenler, düz yolda ters gidenler. Herkes var. oruç vurmuş başa.
Hatta kavşaklar öyle bir dolu ki aklıma geldi deprem olsa ne yaparız. Kesinlikle birbirimizi keseriz.
Çocuklarım arabada. Anlam veremiyorlar milletin anlamsızca birbirine yaptıkları muameleye.
1-2 metre ilerledik nihayet 40 dakika sonra. Açılıyormu ne dedim kendi kendime.
Hayır açılmadı. Stop ettik arabayı. Yol kenarında yürüyerek bir yere gitmeye çalışan takım elbiseli abiler. Belli ki iftar olarak iş yemeğine davetliler.
Arkalarını duran arabalara vermişler fotoğraf çekiyorlar. Az ilersilerinde yumruk yumrğa kavga eden başka tipler.
Halk otobüsünün muavini var ya sanırsın ki yol onun.
Arada bir kaç vatandaş arap saçına dönmüş yolu açmaya çalışıyorlar.
Memleketimden her türlü insan manzarası var etrafımızda. Açıklayamıyorum çocuklarıma neden trafiğin arab saçı olduğunu.
Sonra bir bakıyorum herkes var ama bir tane polis ekibi yok. Allah allah diyorum kendi kendime anlam veremiyorum.
Daha sonra aklıma 155 geliyor arıyorum.
1 dakika sonra açılan bir telefon aktarıyorum durumu. Hayırdır kaza mı var diyor bana karşıdaki ses.
Bilmem diyorum ama birazdan kesin kaza çıkacak bir ekip yollasınız malum bu gün cuma ve iftar saati ve de mesai çıkışı burası da ikitelli organize.
Tamam hemen yönlendiriyorum diyor. Bir 20 dakka geçiyor bu sefer eşim arıyor 155 i. aynı konuşmalar.
Hala polis yok ama herkes var.
Bir ara yandaki arabadaki vatandaş da arıyor sanırım 155 i. Konuşmalardan anladığım kadarı ile oda dert yanıyor ve ekip istiyor.

Bari bende arayayım diyorum tekrar arıyorum kardeş ne oldu bizim ekip diye.
Telefonda ki ses değişik belli ki önceki iftara gitti.
Kardeş 1 saat oldu bir tane polis görmedik.
Ben ilk defa duyuyorum nöbeti yeni aldım hemen ilgileniyorum diyor.
Biz de bu ara bir 50 metre ilerledik.
Daha sonra en sıkıntılı kavşağın girişine kadar gelebiliyorum dur kalk ile. Tam bu sırada iftar oluyor. Kavşak sonrası yol açık görüyorum ve ümitleniyorum.
hadi az kaldı kavga etmeden şurayı bir geçsem son 20 metre. Bir bakıyorum karşıdaki cami ışıklarını yaktı.
Bende sigaramı yakıyorum. Rahatlıyorum ve son kez 155 i arıyorum kardeş ben yırttım ama arkada bir sürü olay var. Lütfen bir ekip yollayın diye.
ordan sonra son gaz floryaya geliyorum. 5 dakka da.

1,5 saatte tam 800 metre gittim ama kurdeşen döktüm 5 dakkada 8 km.
yol boyunca gözüm hep polis arıyor. Ama floryaya kadar hiç polis otosu görmüyorum. İftardalar herhalde.

Aklıma şampiyonlar ligi maçı geliyor. Ne güzel her taraf polis kaynıyordu ve kimse sıkıntı çekmedi. Demekki istenirse oluyor.
Maça yetiştirilen kavşaklar, her kavşakta polis ekipleri ne güzel di o gün ya. Gurur duymuştum valla.

İftarı yapıyoruz geri dönüş yolu başlıyor floryadan çıktım sahilden geliyorum geri. Yolun karşı tarafında bir polis çevirmesi. Ehliyet ruhsat diyor millete. Onu geçiyoruz bu sefer havaalanı sapağında başka bir çevirme. Vay be diyorum hizmete bak. Tam bu sırada bana yeşil sola kırmızı olan kavşaktan bir polis arabası önüme atlıyor. KIRMIZI da Geçiyor. Frene basmasam kaza yapacağız. Acı bir fren ve ben duruyorum. Polis abi de bana pişkin pişkin bakıyor ve yeşilköy tarafına dönüyor. Sellektör atıyorum, kornaya basıyorum dursun diye.

Artık yeter diyorum ya. Durduracağım ve kesinlikle soracağım ben kırmızı da geçsem ve sana bu hareketi yapsam ne yapardın diye. Sonra kesinlikle geceyi karakolda geçirecem.

Ama olsun dursun o yeter.Ama olsun ben bugün çok sıkıntı çektim. Sadece ben değil istanbul daki çoğu kişi. Ararsın kimse yok.. Bir de kafa yaparlar noldu kazamı oldu. 10 yaşında ki oğlum soruyor :
– baba neden akşam iftarda hiç polis abi yoktu, o kadar telefon açtın gelmediler şimdi 3 tane ayrı polis otosu. Açıklayamıyorum nedenini.
Durmuyor polis otosu pişkin pişkin devam ediyor. Çocuklarım da görüyor polis abilerinin pişkinliğini.

zaten arkamdaki siyah jeep te hemen kornaya basıyor, yürü kardeşim diye.

Bir istanbul gecesi. Ben inancımı kaybettim artık. Çocuklarıma açıklayamıyorum.

Milleti türban ile hatırla sevgili ile uğraştırıken asıl vatandaşlık hakkımız elden gidiyor. Şeriat, laiklik hikaye aslında. Benim emniyetimden sorumlu olanlar benim emniyetimi tehlikeye atıyor kırmızı ışıkta geçerek. Aradığım da kimse yok. Aramadığım da ise benim emniyetim için kontrol yapıyorlar.

Şİmdi ben nasıl izah edeceğim polis haftasında kucağındaki çocuk ile poz veren polisin, benim çocuklarımın koruyucusu olduğunu. Oğlumun inancı kaldımı ki polis abisine.
Zannetmiyorum ama hala bir ümit nedeni ile sormuyorum, konuyu bile açmıyorum.Onlarda artık sormayacaklar zaten bugün çok şey öğrendiler, bana söylemeseler bile.
Türkiyede yaşıyorlar.
Acaba diyorum polis abiler mi kabahatli yoksa onların müdürlerimi ? Müdürlerde davetlidirler şimdi bir yerde iftara. Zavallıların işleri başlarından aşkın ne yapsınlar nereye yetişsinler. Zaten kadrolarda eksik

Söz veriyorum çocuklarıma Polis abilerinin yerine. bakın diyorum bir daha şampiyonlar ligi maçı olursa böyle olmayacak.
Eyl 18 2007