bush a bak


bu adam bu ayakkabılardan nasıl sıyrıldı anlamadım ben sanki daha önceden dersine çalışmış gibi çevikdi sanırım iktidarı boyunca yaptığı en başarılı iş de buydu

 

<iframe name=”I1″ width=”467″ height=”360″ src=”http://medya.moralhaber.net/play.php?id=1600” marginwidth=”1″ marginheight=”1″ scrolling=”no” border=”0″ frameborder=”0″></iframe>

haramda yarışanlar, helali unutanlar…


Geçenlerde kafaya takmıştım. Etrafımdaki insanlar haram da yarışıyorlar gibi gelmişti bana. Abartıyormuyum acaba diye düşünürken yaşadığım bir kaç olay aslında haklı olduğumu göstermeye başladı.

Nedense artık haklı olmaktan hoşlanmadığım olayların sayısı artmaya başladı son günlerde.

Aman Allah’ım dedirtircesine “herkes” bir yarış halinde. Harammış, ayıpmış günahmış endişesi olmadan insanlar yaşamaya devam ediyor.

Evlerinin en güzel köşesinde iki üç milyarlık tv leri bulunurken 500 ytl lik borcunu ödeyemeyen zavallılar silsilesi haline gelmişler haberleri yok. Veya son model kiralık mercedesine binmiş ama parasını alın teri ile kazanan insana nedense borcunu ödeyememiş itibarlı topluluklarımız oldu bir anda.

kendi itibarından başka hiç bir şey umrunda değil.Eşi dostunun bile itibarı bile önemli değil aslında hatta çocuklarının ki bile. Varsa yoksa kendisi.

Bunun ile bir şeyler yazmayı  düşünürken bir grup mailinden mail adresime bir yazı geldi. Tanımam etmem yazarını ama ilk cümleleri hah işte tam da bunu düşünüyordum dememe neden oldu. O yüzden buraya koyalım şimdilik belki ileride bizde buna benzer bir yazı yazarız kimbilir.

Bu çağ, ‘günah’la yükselme çağı…

Siyasette, sanatta, ekonomide, piyasada ‘günahı’ ne kadar çok işler veya kullanırsanız, hayat size o kadar iltifat ediyor, yüceltiyor, yüksek makamlara çıkartıyor
Siyasette, sanatta, ekonomide, piyasada ‘günahı’ ne kadar çok işler veya kullanırsanız, hayat size o kadar iltifat ediyor, yüceltiyor, yüksek makamlara çıkartıyor

Buna karşılık ‘erdem’, ‘out’ olmak için yetiyor de artıyor bile…

Buna ehli Hak, ‘Ne yapalım, zaman ahir zamandır’ deyip geçiyor.

* * *

Evet, gördük ki “bu zamanın serveti murdar” olmuş. Helal mal dahi, haram sosla ikram ediliyor. Çünkü bu asrın ‘acip hastalığıdır’ ki herkese, hatta mümine bile, dünyayı ahirete tercih ettiriyor.

Mümin, âhiretin hak olduğunu bile bile, cam kırıkları mesabesindeki dünya nimet ve hazlarını, her biri elmas kadar kıymetli ahiret nimetlerine tercih ediyor.

İşte şu, hal ‘deccaliyet’in bu asra aşıladığı bir vebadır ki, ancak imanı kâmil sahibi olanlar, samimi ve sağlam bir dayanışma ve bir kanat-i tam ile şu hastalıktan kurtulabilirler.

Çünkü deccalın, bu asırda, insanları kendi düzenine baş eğmeye mecbur ettiği araçlarından biri hatta en birincisi ‘açlık’tır. Şeytan, yüreklere ‘açlık’ korkusu salarak insanları, kudsiyete imtisal etmekten vaz geçirip dünya nimetinin peşine düşürüyor.

Pozitivist düşüncenin, kalplerdeki itimadı yok edip insanı, Rezzak-ı Kerim’inden koparmasıyla beşer, koruyup kollayan ve rızkları veren bir Yaratıcı fikrinden mahrum kaldı. Bu gaddar ve münkir anlayış, rızkı temin etme sorumluluğunu da insanın zayıf omzuna yükledi.

Şu vazifeyi yapacağım diye, insan maalesef gerçek görevini bir yana bırakıp, aklını, fikrini, latifelerini, hassalarını, tüm maddi manevi cihazlarını işkembesine nimet yetiştirmek için seferber etti.

Nasıl ki insanın bir organı hastalansa, diğer bütün uzuvları bir parça vazifelerini bırakıp o acı çeken organın imdadına koşarlar… Öyle de bu asırda, insanın bütün duyu ve cihazları tüm vazifelerini bırakıp, bütün ceht ve gayretleriyle nefsi emaremize ‘kavatlık’ etmeye başladılar.

Maalesef, şu bulaşıcı hastalık, iliğimize kadar sirayet etmiş. O yüzden mal toplayan, kendisini helak edercesine para toplayan, nimet peşinde koşan, küçük dünya nimetleri için ahretlerini satan insanlar görüyorsunuz dört bir yanınızda… Etrafınıza bakın. Bakalım dünyadan nasip almak için –meşru veya gayrı meşru- fırsat yakalamış kaç insan, şu ‘murdar leş’ten yemeyi ret ediyor.

Ve o murdar etten yemeyi ret edenlere kim itibar ediyor, bir bakın. İhtimal siz bile itibar etmiyorsunuzdur!

Çünkü hepimiz “Onlar severek dünya hayatını ahiret yurduna tercih ediyorlar’ ayetinin mâsadakları olmuşuz.

Elbette güzel insanlar var. Elbette ‘deccaliyet’in boyunduruğu altına girmemiş yiğitler çok. Dikkatle bakarsanız onların hepsinde müşterek bir özellik göreceksiniz:

İsraftan uzak durmak! (işte bizce en önemli krizsavar aslında)

Çünkü israf deccalın tuzağıdır. İsraf eden Deccalın tuzağına düşmekten kurtulamaz.

O zaman da iki yakanız bir araya gelmez, maişet kaygınız belinizi büker ve siz siyasetinizi de, davanızı da, imanınızı da cemiyet ve cemaatinizi de daha çok servet edinmek, daha çok şehvet metaı toplamak için kullanmaktan kurtulamazsınız…

Siyasetçilerimiz, bürokratlarımız, hatta o TV senin bu TV benim diye koşturan ve sonra nasihati bile parasız vermeyen hocalarımız hep şu israf tuzağından dolayı o deccalın tuzağına düşüp, ahretlerini de kendilerini de helak ediyorlar…

Evet, o tuzağa düşmemenin yegâne çaresi kanaattir. ‘Kanaat bitmez tükenmez bir hazinedir’. Müminlerin sığınağıdır.

* * *

İşte bakın, insanlık yeni bir ekonomik krize doğru sürüklenip gidiyor. Bunu, ekonomik gidişatı doğru okuyanlar da yıllardır görüyor ve söylüyorlardı ki dev bir ekonomik kiriz geliyor. Onların verileri, ekonominin gidişatı idi…

Bendeniz de kendimce, ‘insanlık hızla ağır bedeller ödemeye doğru sürükleniyor’ derdim çevremdekilere. Elbette ben ekonomik göstergeleri bilen veya okuyabilen biri değilim. Ama bir hakikati biliyorum ki, her şeyin bir bedeli vardır. Özellikle de nimetin. (Kesinlikle katılıyorum)

Sevdiğim bir dost, arayıp -sanki anlarmışım gibi- “Bir miktar dolarım var bozdursam mı, bekletsem mi?” diye sorunca bu yazıyı yazmaya karar verdim. Sanki adeta, aman biraz daha artsa da o zaman satsam der gibiydi…

Evet, bu çağ kadar, nimet ve haz kullanmış hiçbir çağ olmadı. Ve hiçbir dönemde de insanlar bu kadar küstah ve bencil olmadı. Hiç kimse elindekinin emanet olduğunun farkında değil. Sıranın kendisine de geleceğini aklına getirmiyor. Ölümlerin ibret olmadığı gibi…

Hintlilerin bir deyimi var. ‘Tanrı değirmeni, geç öğütür ama iyi öğütür’ derler… Evet, şu zenginlik ve bolluk içinde azgınlaşmış insanların bir bedel ödeyecekleri zaman gelecektir. İşte yaşanmakta olan küresel kriz, o zamanın yaklaşmakta olduğunun ayak sesleridir.

Dünya ekonomi çevrelerinin Dr. Doom (Felaket Tellallı) dedikleri Nouriel Roubini uyarıyormuş ve diyormuş ki;

-Şu yaşananlar daha ne ki?

* * *

Biz Allah’tan merhamet dileyelim ki şu bela bizi de yakmasın.

Hatırlarsanız, Mısır’a ilahi hışmın geleceğini gören Musa, halkına, kurban kesin ve evlerinizin kapısına o kurban kanından sürün ki, bela taşıyıcıları sizin evlerinize uğramasın demişti.

Ben de diyorum ki, “Ey güzel insanlar, israftan uzak durun ki şu ejderhanın ateşi sizi de yakmasın”

Bununla birlikte tahmin ediyorum ki, yaklaşmakta olan felaket, Batı’ya ve onun yöntemleriyle (borsa ve benzeri her türlü spekülasyon mecraları) para kazananlara ödetilecek bir faturadır.

Geçen asrın başında en ağır faturayı biz ödedik. Bir imparatorluk, koca bir millet, muhteşem bir tarih, güzel bir din, harika bir aile hayatı feda edildi; karşılığında bir parça ‘çağdaş bir devlet’ (!) sahibi olalım diye.

İşte, hukukuyla, yargısıyla, yasamasıyla, askeri ve bürokratıyla kurumlarının birbirine tebelleş olduğuı muhteşem çağdaş devletimiz! Karşılığında verdiklerinize değdiğine inanıyorsanız, çekin yorganı başınıza keyfinize bakın.

“Eyvah biz ne yaptık diyorsanız” Rabbinize kani olun. O adildir. Boynuzsuz keçinin hakkını bile boynuzlu keçiden alacaktır. Her şeyin bir başlangıcı, kemali ve zevali vardır. Batının da vardır Amerika’nın da… Esas olan senin kendi halindir. Sen ne durumdasın, ona bak.

Tevrat’ta (Yeremya bahsi olması lazım) Şa’ya (as)’dan söz edilir. Cenab-ı Hak ona, “Git kavmini topla, ben senin ağzından onlara sesleneceğim” der. O da gider halkı toplar ve der ki, “Ey İsrail oğulları, ben sizi kıyamete kadar baki kılacağım. Hangi halkı yok etmek istersem sizi içlerine salacağım. Onları sizin ellerinizle (yani çıkaracağınız ekonomik ve ahlaki fitne ve fesatlarla) yıkacağım. Böylece size nefreti çoğaltacağım” (özetleyerek) ila ahir.. devam eder.

11 Eylül, Yahudilerin, sermayelerini Amerika’dan başka yere taşımaya karar verdikleri tarihtir. Bazı dostlarıma “Bu bir milattır. Yahudiler artık Amerika’yı terk ederler. Çünkü onların dini imanı paralarıdır ve paraları artık Amerika’da güvende değil…” demiştim.

Nitekim şu kriz, Siyonistlerin paracıklarına yeni mekân araması neticesinde doğmuş bir krizdir. Bunun böyle olduğunu bilenler biliyor, bilmeyenler yakında öğrenir. Lehman kardeşlerin İsrail’e transfer ettikleri söylenen para 400 milyar dolardır. Bu, Amerika’yı batırmaz. Demek ki kaçırılan para daha fazla… (Fakat merak ediyorum. Şimdi sıra kimde, Hindistan mı Çin mi? Bunu da yakında göreceğiz…)

* * *

Son sözüm dünyanın murdarlıklarına bulaşmak istemeyen sade müminlere. Derim ki, ayağınızı yorganınıza göre uzatın. Sanal hiçbir zenginliğe güvenmeyin. Şu zaman kanaat ve içtinap zamanıdır. Haramdan sakınmanın, farzlara riayetten daha ehemmiyetli bir hal aldığı bir dönemden geçiyoruz.

Bir lokma haram yememek için, bir gün oruçlu kalmak evladır.

Unutmayın, bir toplumun rahmeti hak etmesi için, yüzde 7’sinin müstakim olması yeter. Ne yapıp edin, o yüzde 7’lik gruba dâhil olmaya bakın.

Dünya bu vartayı da atlatır. İnsanoğlu var olalı, kim bilir kaç tane, asla bitmeyecek sanılan kışların yaz, yazların kış olduğunu görmüştür. Bu da geçer. Rabbim nefsine yazdı “Ben ve elçilerim galip gelecekler” diye. Çünkü ‘akıbet önünde sonunda müttekilerindir”

Hem, merak etmeyin, dehrin terazisi hassastır. Kefesinin biri aşağı inerken, ötekisi mutlaka yükselir. Yeter ki siz ‘elçi’lerden yana bir ‘müttaki’ olun. Kriz gelip geçer ve siz, verdiği nimetlere karşı kendinizi şükreder halde bulursunuz…

Mevla görelim neyler/ Neylerse güzel eyler…

Mehmet Ali Bulut

http://www.moralhaber.net/makale_yazdir.php?Yazi_id=9272

eğitim şart


güzel bir kahvaltı yaptım. Hafta başı ama strese girmeden, iş yerime gitmek üzere evimden dışarı çıktım ve arabama bindim.

iş yerim ile evim arasında olan çarşının hizasına geldim arabamla. Burası hem küçük bir alış veriş merkezi olması hemde bu küçük çarşının arka tarafında semtin en büyük ilk öğretim okulunun olması nedeni ile biraz kalabalık ve aniden yola atlayan küçük çocuklar barındırması açısından dikkatli olunması gereken bir konumda yani.

hafif bir fren yapınca sol tarftan önüme atlayan bir ticari araç. Allahım yarabbim. Yol benim eleman tali yoldan ana yola çıkıyor ama o nasıl bir çıkış öyle. Frene basmasam kesinlikle çarpışacağız. Sanki ona yol vermek zorundayım edası ile çıkmasın mı yola.

neyse dedim sinirimi bozamaz hiçbirşey. Ancak önüme geçen arabada bir baktım ki arka koltukta oturmasına rağmen kukelatasından farkettiğim bir çocuk da var arabanın içinde. Belli ki babası ile gidiyor. Birazdan sağ tarafa sinyal verip dönmeye başlayınca anladım ki eleman tahminim üzere evladını okula götürüyordu.

Baba oğul çok mutlu idiler. Babası evladını okula götürüyordu işte. Evladı okusun adam olsun diye her türlü yapması gereken konuyu ve zorluğu teker teker hallediyordu büyük bir şevk içinde. Evladı okusun diye evladına okul girişine kadar bile servis hizmeti veriyordu. olsun evladı okusunda gerisi hikaye.

bak evladım oku adam ol tamammı diyerek okuldan içeri koydu evladını. Peki az önce yaptığın hareketi de evladına öğrettinmi birader. Hatta bana bakıp beraberce gülüşmenizde “nasıl da yolunu kaptık enayinin” mi dedin evladına acaba, çok merak ettim ya.

diğer yandan eğitim şart teraneleri ile devam ettik işimize.

neyse kriz var dilerim bu gün siftah yaparız dükkanda hadi hayırlısı.