ol veya öl


OL veya ÖL (yazının aslı 26 ekim 2007 tarihinde yazılmıştır.)

itikadımız gereği Yaratan’ın Ol emri ile olduk ve öl emri ile de öleceğiz. Buna itiraz eden insan ile tanışmadım daha.

Benim anlamadığım herşeyin ALLAH’tan geldiğine inanarak yaşamamıza rağmen; nedense bıçağın da ancak “KES” emri ile kestiğini unutuyoruz. Hz. İbrahim de kesmeyen bıçak neden bizde kessin. Yada “YAK” emri ile ateşin yaktığını neden unuturuz günlük yaşantıda.

Olmak ve Ölmek arasında milyarlarca şey var “….ol” denmesi gereken. Ama biz olmak ile ölmek kısmı dışında ki her şeyi günlük yaşantımız da kendimizden bilme gafletine düşüyoruz. İyi şeyleri ben yaptım ben ettim deriz de kötü şeyleri neden ALLAH’a mal ederiz. Biz kimin malıyız peki.

Hele de bu son zamanlar da o kadar duydum ki bu felsefeyi. İşleri iyi iken iflas edenler “Allah’ın takdiri diyorlar”. Güzel çok güzel bu kadar itikad olması benim hoşuma gidiyor. Ancak işler iyi iken randevu almaya zorlandığımız günlerde “Kardeşim biz gece gündüz çalıştık, danışmanlar tuttuk. Bu hakkımız” dediklerini neden unutuyorlar. Eğer bize ayrı davranıp kendi içlerinde nefis muhasebesini düzgün yapabiliyorlarsa benlik bir problem kalmadı demektir.

Öteki taraftan sabır en önemli imtihan değilmi? Nefis denilen şeytanın insan şubesinde; en büyük savaş sabır ile olmuyor mu?

Sabretmek kirasını ödemeyen kiracının kafasını kırmamak olduğu gibi, harama el uzatmamak da aynı şey değilmi? Vefat edeceğini bildiği anasına aylarca hizmet etmek de değilmi? Yada dokuz ay 10 gün doğmak için beklemek de hem ana hem baba hem bebek için sabır değil mi?

Demekki ol emri ne zaman gelirse o zaman doğum oluyor. Öl emri de ne zaman gelirse o zaman ölünüyor işte. Her iki emir arasında bize düşen aslında nedir peki ?

Düşünün bir kere. Hayatınız da sadece bir kere düşünün ama dürüst olup kendinize bile yalan atmadan cevabınızı verin. Sizin kadar çalışmadan insanlar daha zengin olabilirken, sizden daha çok çalışan ve hatta zeki olanlar gariban. Senin ayrıcalığın ne bu durumda.

Sen kimsin ve kime aitsin. Bulabildi isen cevabı bir sorun yoktur. Allah Yolunu açık etsin.

Yok bulamadı isen o zaman bir bilene danış.

“İnsan, hayır (mal, mülk, genişlik) istemekten usanmaz. Fakat başına bir kötülük gelince umutsuzluğa düşer, yıkılır. ”

(Fussilet 49)

bir hafta oldu şefik abimizi kaybedeli. 10 dakika önce kafa yapmışlar onu güldürmüşler hatta. 10 dakika sonra da ölüm haberini almışlar. İnanamamışlar tabi öldüğüne. 10 dakika önce şakalaştık biz ya demişler hayretle. Ama eve varıp yattığı yerde görünce inkar edecekleri bir şey kalmamış. Sonra da beni aradılar işte.

Hayat bu işte sanki kazık dikecekmişiz gibi sarılıyoruz hayata ama bak adam 10 dakkada gitti.
Belki bizde gideceğiz. Kim bilir. Bilmediğimiz bir konu için bu kadar aptallık niye peki ?

Senin kadar etrafına pozitif enerji veren gülen yüzlü bir adam daha görmedim. Allah mekanını cennet etsin inşallah.

Allah rahmet eylesin şefik abi.
Eki 26 2007

Dansöz ve Kasık Ağrısı


Sn. Hayati KAYA’ ya ait bir yazı

Önce 13 şehit haberi geldi.Sonra bu haber karşısında duyarsızca dansöz oynatan televizyona tepkiler.Tepkiler haklıydı haksızdı konu bu değil.
Sonra ikinci parti şehit haberleriyle sarsıldık.Sarsılmayanı zorla sarsmaya çalıştık.Bırak dönsözü normal yayın akışını kesip günlerce şehitler üzerine programlar yaptık.Artık şehitlerle yatıp kalkıyorduk.PKK deyince aklımıza kürtler geliyordu ama biz yinede bunu kabul etmek istemiyorduk,bizler kürte değil PKK ya kızıyorduk.Beynimizde kolayca ayırıyorduk,devlet bile gündüz köylü gece PKK lıyı ayıramazken.İçimizden kürtlere karşı kin duysakta bunu çoğumuz söylemiyordu ne yapacağımızı şaşırmıştık.Daha rahat bağırmak istiyorduk.Kahrolsun kürtler diye ama bazılarının haklı tepkilerinden korkuyorduk.Allah razı olsun bu olanağı dansöz sayesinde bulmuştuk.Canım dansözüm benim ne de güzel kıvırtıyorsun öyle.
Artık daha rahat bağırabiliyoruz.Kesmeli bu kürtleri,herşey bunların yüzünden.Ben askere gitmek istiyorum.Ben kürt öldürmek istiyorum izin verin bana.Dansözüm benim ne güzel bacakların var senin sütun gibi.
Kahrolsun PKK,kahrolsun PKK,kahrolsun PKK diye miting de ne güzel de bağırıyorduk.Arada serefsiz kürtler diye bağırıyordum da kimseler de farketmiyordu.Ohh çok güzel rahatlıyordum ama iki dakika sonra yine bağırma isteği uyanıyordu bu ne menem birşeydi abazanın orgazmı gibi.
Bitsin istemiyorum,lütfen bitirmeyin.Dansözüm benim,canım,ne güzel kalçaların var senin,nemli dudaklarımla sıcak nefesimi karıştırarak mı öpsem yoksa,yoksa,yoksa sen de kürtmüsün?Bunu baştan söyleseydin ya Kürtsen daha çok hoşuma gidecek kilotunu yırtarcasına çıkarıp,kalçalarını pençelerimle kanatıncaya kadar sıkmak istiyorum şimdi hatta ısırmak.
Artık rahat rahat bağırabiliyorum,miting bitti ama ben häla bağırıyorum.Bazen kürt sandıklarımı görüp hemen lafı çeviriyorum.Kahrolsun kürtler yerine kahrolsun PKK demek zorunda kalıyorum.Yanımda 10-15 kişi daha olsa,daha rahat bağırabileceğim.Neyse ben daha kalabalık bir yere gideyim orada yandaşlarım olacaktır.Hatta toplu tecavüz daha zevkli olur avuçlarımdaki kanları dansözümün göbeğine döküp oradan içmek istiyorum.Kasık ağrılarım geçene kadar üzerine abanmak istiyorum.Dansözüm benim iyiki varsın.

Teşekkürler hayati
Eki 17 2007

Hızarmı yok sa Hıyar mı?


gece yarısı tv de dolaşıyorum.
bir kanal da takıldım kaldım.
görüyordum arada bir bunları ama bu güne kadar dikkat etmemişim.
Süslemişler 8. sınıf bir medya ablasını sürmüşler tv ye.
kamera hiç kıpırdamıyor belliki maliyeti azaltmak için kameraman bile kullanmamışlar aslında. Şaka bir yana abla anlatıyor hararetli hararetli bir şeyler söylüyor.
Hadi ama bak son 45 saniye diyor. Ara beni 4 bin ytl yi hemen al götür.
ekranda ki soruda bir 5 harfli kelime var. Bir harf hariç herf harfi çıkmış. tek harf kalmış.

Ne bu bile düşünmeye gerek yok net ortada kelime. ama ben HIYAR diyesim geliyor.Zira onları seyrederken kendimi hıyar gibi hissettim biranda. tabi süre tutmadım ama o 45 saniye hiç geçmiyor. nerde ise 2 dakika oldu hala son 25 saniye diyor spiker.

O arada bir 500 ytl daha ekleniyor nedense ikramiyeye.

Ama spiker abla durmadan konuşuyor. O kadar konuşuyor ki zaten bir yerden sonra konuşmadığını aslında size aramanız için yalvardığınızı anlıyorsunuz. Hadi ara beni lütfen falan gibi saçma sapan laflar dökülüyor ağzından.

3. sınıf bir makyaj ile çok renkli bir yüze sahip olmuş spikerimize, bir de hafif dekolte yapmışlar cazibesi olsun diye.

Midem bulanıyor seyrederken. Tiksiniyorum.
Acaba arayan hıyar varmıdır diyorum. Süre bitmek üzere iken biri bağlanıyor stüdyoya. Ve sanki dünyanın en zor matematik problemini çözmüş havasında cevap veriyor adam. HIZAR diye.

Spiker havada zıplıyor evet bildiniz evet bildiniz. İkramiye sizin diyor.

aman allahım ya böyle şey olmaz. Hızar mış cevap ben neden bilememişim, bence HIZAR değil HIYAR cevap ama ne yapalım. Kanalın elemanı benden önce arayıp söyledi ve aldı ikramiyeyi.

bu arada son 45 saniye yaklaşık 5 dakika falan oluyor. Sonrada öğreniyorum ne kadar çok uzatılırsa o kadar çok arayan oluyormuş. Hıyar mı, hızar mı demek için.

Midem bulandı gene sonra şans eseri karşıma bir video çıktı hadi sizde bakın.
Spikerin bile midesi bulanmış olacak ki o bile dayanamamış işte.


Eki 05 2007

şu futbol var ya


Bir zamanların fanatik futbol seyircisi olarak bu zaman ki futbol sohbetlerini anlayamıyorum ben. Koskoca adamlar ekran başına geçiyor ve sanki dünyanın en önemli işini yapıyormuş edası ile 4-5 saat ekran karşısında konuşuyorlar.
Onlar rayting ve reklam uğruna yapıyorlar bunda hepimiz hem fikiriz. Peki onları sabahlara kadar seyreden insanlar ne için seyrediyor. Neler bekliyor o programda. Ha fener şampiyon olmuş ha çinemadran spor. Ne faydası var onlara anlamıyorum ben.

Koskoca adamlar “emrenin yaptığı hareket” diyip günlerdir “şok,şok” görüntüler deyip aynı görüntüyü gösterip duruyorlar. Peki bu EMRE ne iş. Karakterinin bu tarz bir insan olmadığını yakın tanıyanları söylediğine göre onun amacı ne.

Bir sabah yaptığı trafik kazası ile gündeme gelmişti. Daha sonra isviçre maçı. en sondan bir önce de İngilterede ırkçı davranışlardan dolayı yargılandı fakat suçsuz bulundu. Şimdi de basın tribüne yaptığı hareket ile gündemde.

Basındakiler de birbirine düşmüş durumda. Tabiri caizse bana yapmadı sana yaptı tartışmasında. Ama sanırım hareketin yapıldığı kişi hala üstüne alınmamış.

Benim merak ettiğim EMRE bu hareketi basın tribüne değil de seyirciye yapmış olsalar dı acaba basın mensuplarımız aynı tepkiyi gösterirlermiydi?

Bu arada yapılan hareketi kesinlikle tasvip etmiyorum hele de kaptanlık pazubantını taşıyan bir kişi tarafından yapılınca. Bunun yanında emreyi yakından tanıyanların karakteri hakkında söylediklerinin doğruluğunu sağlayacak şekilde bence hareketlerine dikkat etmesi gerekmiyormu ? Tabi bu emrenin problemi aslında.

Bunun yanında futbol federasyonu seçiminde olan olaylar vs. hatırlamaya gerek yok ama futbol federasyonunun klüpleri hiçe sayarak lig canlı yayınlarını kendi kafasına göre bir tv kanalına vermesi, bu durumdan gelir kaybına uğrayan lig takımlarının şikayetçi oldukları olaylar. En son ise trabzonspora verilen ceza. maçın bitmesine 30 saniye kala maçın iptal edilmesi vs. vs.

Off allahım ya bir zevkimiz vardı onu da elimizden aldılar.

Geçenlerde bir avrupa kupası maçı öncesi trabzonspordan portoya gitme stankonov dediği gibi herhalde.
“Türkiye de maçlar sahadan çok, saha dışında da oynanır”

Gel de zevk al şimdi futboldan. Şimdilik Türkiye de yeni gündeme gelen rugby (amerikan futbolu) liginde pek şaibe yok ben oraya takılıyorum artık. Beklerim.
Eki 04 2007

Şimdiye Kadar Öğrendiğim 7 Gerçek.


ŞİMDİYE KADAR ÖĞRENDİĞİM , 7 GERÇEK……..

Birincisi…

Dostluklar ikiye ayrılır:
Kalıcı dostluklar ve geçici dostluklar.
Hayatta bir zorluk ortaya çıktığı anda bozulan dostluklar daha çoktur, kalıcı dostluklar çok azdır…

İkincisi….

İnsanların çoğunluğu kalplerini ve beyinlerini geçici değerlere ayırmışlar.
Bu değerler uğruna kendi gerçek niteliklerinden taviz vermekten, kötü şeyler yapmaktan çekinmiyorlar…

Üçüncüsü…

İnsanlar, amaçlarına ulaşmak için birbirlerini ezmekten çekinmiyorlar.
Oysa, başkasına kötülük yaparak elde edilen her şeyin, geldiği gibi ellerinden gideceğini anlamıyorlar…

Dördüncü…..

İnsanlar, gerçekte bir anlamı ve önemi olup olmadığını hiç düşünmedikleri fakat değerli ve anlamlı saydıkları şeyler yüzünden,
birbirlerine zarar veriyorlar… Bu şekilde hayatı birbirlerine zehir etmeye alışmışlar.

Beşinci….

Herkes yanlışın nedenini, başarısızlığın nedenini başkalarında arıyor.
Kimse, başına ne geldiyse aslında kendi yüzünden geldiğini anlamıyor, kendi suçunu, yanlışını kabul edip düzeltmiyor…

Altıncı…..

İnsanlar, helal lokmanın ve bölüşmenin değerini bilmiyor. En lezzetli lokmanın helal lokma olduğunu unutuyorlar.
Vicdanları ve mideleri arasında kaldıkları zaman midelerini tercih ediyorlar…

Yedinci…..

İnsanlar, bir şeye dayanmadan yaşama gücünü bulamıyorlar. Bu yüzden çoğu zaman anlamsız şeylere sarılıyor, güveniyorlar.
Asıl sarılmaları ve güvenmeleri gereken belki de tek duygunun, sevgi olduğunu anlamamakta ısrar ediyorlar…
Eki 03 2007